28 Aralık 2011 Çarşamba


Bir gün başın sıkışırsa, bunalırsan bişilerden, hayat enerjini alırsa sevdiğin kadınlar, taptığın ruhlar, yaşadığın aşklar, sahteleşirse tüm o yüzler, sesler, izler..
Ben hep burdayım.
Bil istedim.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Neredeyse 48 saattir hiç uyumadım  !!123!!

           Bu akşam zeytinyağlı yiyemem aman basmada fistan giyemem aman türküsünde son derece enerjik bir halet-i ruhiye içerisinde sınıf arkadaşlarımla göbek attım. Alkolde almamıştım aslında. 

               Normal değil hiçbirşey azizim.  Neden dersen inan bende bilmiyorum böyle puşt gibin ibne gibin bişiler dönüyor zihnimde küfür edicem edemiyorum da.  
               
              Şehir güzeldir, canlı müzik güzeldir, ortamda bazılarını bazılarına benzetmek gariptir ve alkol bazen vokalin söylediği şarkıya enjekte edilmiştir.

               Herşey tamam mıydı ? değil ama tamam olmak zorunda da değil. Ve eksik olan tek şey cesaret biraz sanki.

               Kanıma giren zehirle de yaşıyorum işte fena mı ?

Bi de son olarak;  '' Hey onbeşli onbeşli '' türküsünde göbek atan herkesin amına koyayım. Vokaldeki piç senin de götüne mikrofon sokayım.  

                O türkü göbek atılacak en son türküdür.

         

18 Aralık 2011 Pazar

cevap veremediler !!!1234!!

Sevgili bilim insanları;


         Norveçli balıkçıların çatlayan elleri kadar kıymetimiz yok mu amk sizin gözünüzde?  Laboratuvarınızın tozunu yalayayım şu boktan hissiyata bi çare bulunuz.   öptm.kib.
                     


                                      Bu da kaybedenler ve kaybettiğini bilenler için gelsin.

17 Aralık 2011 Cumartesi

Aşağıdaki yazı '' tom still waits '' adlı sözlük yazarının girdisinden çok fazla etkilenilerek yeniden şahsımca yorumlanmıştır.  
Benim yazdıklarımın herhangi bir kişi veya kurumla umarım bir ilgisi yoktur.
----


      Karanlık odada, karanlık kafamla oturuyorum. Konuşulanları düşünmeye üşenmekle, bizim oğlanı hayal etmek arasında bir yerlerdeyim. Ne alakası varsa?  nerden çıktıysa ?  Kafam o kadar karanlık ki, o kadar iğrencim ki.  Bi zamanlar bi çocuğu gerçekten sevmiştim. Öyle cacıktan değil yani. Ama bi yandan da etrafımdaki tipleri süzüyordum, arayışlarda değildim ama '' hımm bu da fena değil aslında lan '' diye içimden laf atıyordum elin herifine.  Bizim oğlana gelelim; Oturup herhangi bi yerde herhangi bi zamanda onu saatlerce hayal ediyor, geleceğe dair umutlarımı inatla besliyordum. Onu hayal ettikten sonra birden onun söylediklerini, rahatsız edici bakışlarını vs. aklıma getirince birden soğuyor ve farklı bişeyi düşünmeye çalışıyordum. Sırf kafam dağılsın diye bi gün; sifonun nasıl çalıştığını düşündüm. Ben böyle saçmasapan şeyleri düşünürken o muhtemelen kafasında başka bir orospuyu düşünüyordu. Ve ben bunu düşünerek ağlamaya çalışıyordum ama olmuyordu. Gözlerim dolardı bazen ama asla sıradan ağlak kızlar gibi saatlerce ağlayamadım onun için. O kadar severdim yani, harbi severdim. 
        Yüzüne fazla bakmazdım, konuşurken olabildiğince kısa keserdim söyleyeceklerimi. Arkamı dönerdim ona. Bazen söylediği şeylerin duymak istemediğim şeyler olduğunu bilsem de gülümserdim ve susardım. Gözlerine bakardım sadece. Sonrası ?  İstenmediğimi öğrenmeye tenezzül bile etmedim. Onun o eşsiz, harikulade sevgilisi.. Yaptığım bütün aptalca şeylere ve düşündüğüm bütün korkunç fikirlere rağmen içimde bir yerde iyi bir insan olacaksam onunla olabilirim diyordum. Düşünmek, yapmaktan daha kolaydı.  
         Ders çıkışı tekele uğrardım. Bi kaç şişe bira, bazen de şarap veya vodka alırdım, gece müziklerimi açardım ve yüzünü hayal etmeye çalışırdım.  Yüzüne bakmadığım için hatırlayamazdım. Sanki somut bişi değil di suratı. O kadar severdim ki, öyle gelirdi. 
          Üzerinden zaman geçmiş olmasına rağmen ona asla elveda demedim. Bazen gülümsedik birbirimize ve ben öldüm. Bazen aynı anda yere baktık konuşurken. Ve bazen beni az da olsa sevdiğini hissettim.
            Kendine iyi bak.
Bu şehri seviyorum ben.

Bu yazıyı birileri okuyacak.


Onları da seviyorum. 




               Geldiğim yeri bilerek gittiğim şehirlerde yenilendim. İnsanlar tanıdım yalanlar söylediler, zaman zamanda güldüler bana. Ciddiye bile almadılar bazen.  Ama aptal olmak çok zor bir şey benim için.  Olacak iş değil, gören gözün karşısındaki insanı çözmesi bazen bir anda oluveriyor. Kimseyle oynamadım, inanmadığım hiçbirşeyi yapmadım.  Bu yüzden hiçbir insanın benim rüzgarımda götü donmaz rahat olsun.  Ben istemediğim sürece.


                Düşünmekten yoruluyorum bazen, sürekli ve hızlı düşünüyorum. Çok fazla şey düşünüp bunları birbiriyle ilişkilendirmeye çalışıyorum.  Gerçekleri bilmek istiyorum. İnsanların zihinlerini okumak ve inanıyormuş gibi numara yapmak istiyorum.  Onlar anlatsınlar bende yalanlarını dinleyeyim istiyorum.  Ben yalanlar mı duymak istiyorum ?  Öeeehh bu iş çok çetrefilliymiş !


                 Kötü biri olabilirdim pekala. Belki de yeteri kadar iyi değilimdir. Evet ağzım bozuk, ama yeri gelince fransız hanımefendileri gibi de olabilirim. Ayarsızım, insana yönelik heyecanımı kontrol edemiyorum. Bu bazen bir sakız kutusunda kendini belli ediyor.  Şu bir gerçek ki; o sakızlar benim zaafım yüzünden o gece yere düşseydi üzülürdüm. Neyse siktir et.


                  Çok yalnızım, bildiğin gibi değil.  Çok fazla insan var çevremde. Tıklım tıklım caddeler, sokaklar, okullar, derslikler, ümitlerim bile kalabalık anasını satim. Ümitler bu kadar kalabalık olmamalı.  Şansa bak ki; domino taşı gibi dizmişim hepsini, bir ümit sarsılsa diğerleri de yerle bir oluyor. Yoo dostum yo. Böyle olmamalı, sen benim gibi yapma.
                  
                 Seks, anlık bişi. İki insanın birbirini doğası gereği tatmin etme çabası, ama yeterli değil. Sabah olduğunda ne hissettiğin, dün gece ne yaşadığından daha önemli. Şiit, bunu kimse bilmiyor ama sabah olduğunda çoğu insan pişman yaşadıklarından. Çünkü yeterince sevmemişler, ama duuur ! nefes alsın yeter dimi lan. Hadi bi daha söyle, aynı şarkıyı kusana kadar bi daha dinle.  Sevmediğin insanla bedensel tatmin amaçlı yaşadığın her şey; banka müdürü senin işini daha sorunsuz ve çabuk halletsin diye dosyanın arasına para sıkıştırmana benziyor. Bana darılma ama o yaşadığın her neyse aynen buna benziyor. 


                 Geleceğe dair büyük bir belirsizlik içindeyim.  Önümde koca bir sis bulutu var ve öğlen bir türlü olmuyor. Kör bir sabah vaktindeyim sisin dağılması için koca bir günü devirmek gerekiyor. Bunu yapabilecek miyim?  Bunu bildiğim halde sis dağılsın diye hiç çabam yok sadece bekliyorum. Bazen gözüm kan çanağına dönüyor ağlamaktan ama yine ertesi gün okula gidip geçmişi pandikliyorum. Bölümüm bunu gerektiriyor, yapacak bişi yok.  Bölümüm gereği dikiz aynalarım daima tertermiz olmalı, arkada neler oluyor bilmeliyim.  Arkada bi de götüm var, ah evet.  Siz metacı erkekler için korunması gereken bir başka uzuv.


                   Yaptığım şey edebiyat değil, sanat hiç değil. Ama yazmak dünyaya koca bir siktir çekmek gibi. Bunu yaparken edebi kaygıya düşmek anlamsız çünkü yazmak benim için sana, ona, buna, şuna küfür etmek gibi olağan bişi. Bunu yaparken osmanlıca bilmeye de gerek yok bak.  Sadece yazıyorum, kitap çıkarmayacağım muhtemelen ama öldükten sonra azot döngüsüne karışmakta istemiyorum. Bişiler kalsın arkada dimi ? Bilemedim bak şimdi. Neyse, bunu düşüneceğim.


                 
                    Seviyorum dedim ya yazının başında.  Seni sevmiyorum insanoğlu, yıllardır seviyormuş gibi davrandım hep. Sen arkamdan türlü katakulliler çevirdin ama sustum koca insanlık.  Sana inanmak istediğim için kendime ve senin kurduğun düzene katlanmaya çalıştım insanlık.  O kadar büyük görme kendini, bi sike benzemiyorsun.  Mayalar gibi siktiri yiyeceğiz biz de. O gün gelince görücem ben seni yüce insanlık, büyük insanlık.


                    Hadi bi daha ki yazımda görüşürüz.


 Al ahanda bu kozalak, götüne sokarsın insanlık. 
 Şaka lan şaka dinle bak çok güzel söylemiş Frank.

                 
       
                 
               
                  
                 


                 


                  


                 
            



İkinci yeni tarzı şiir yazmak ne haddime.

Çingene akşamlarımız oldu seninle.
Yanyana yürüdüğümüz o geniş neon ışıklarıyla aydınlatılmış şımarık yolda,
Ben her an okula giden otobüsü kaçıracakmış gibi bakardım yüzüne,
Kimi zaman hiç bakamazdım.
Yüzüne bakamazdım,
Gözlerine bakamazdım,
Konuşurken yere bakardım,
Konuşurken umut ederdim,
Konuşurken konuşamazdım.


Beynimde salyangozlar geziyordu,
Küfürlü bir aşk salyangoz ağırlığıyla beynimde dolaşıyordu.
Düşünmekten beynim ağrıyordu.


Pencere kenarlarında cezayir menekşeleri gördüm.
Herkes uyuyordu.
Kötü insanlar uyuyordu,
Ve iyi insanlar;
Kötü insanların onlara yaptıklarını düşünmekten uykusuzdu.


Alaska'da bir eskimo;
Tuttuğu balığı evine götürürken,
Sıcak iklimleri ve çiçek tarlalarını düşünür.
Bana gelince sanırım,
Yeni doğmuş bebeğin emdiği o sıcak sütün eksikliği gibi bişi hissedeceğim kalbimde,
Ömrüm boyunca.
Sence ?






Ekim 2011
Eskişehir.

Sus ve dinle.



En ağır yükü aramıştın;
İşte, kendini buldun.
Şimdi de atamıyorsun kendini sırtından.

okusana bi okusana bak ne yazdım okusana ha okumaz mısın ha ?

100 yıldır karanlık bir odada duruyorum ben,
100 yıldır elimde gaz lambası,
Ver gazı !
Yoksun.

100 yıldır haberin yok halimden,
100 yıldır kafam güzel benim,
Azrail bazılarına pas geçti ölümü,
Ölüm dünyada,
İki dudak arasında,
Bazen;
Çilekli ruj.
Bazen;
Cigara.

100 yıldır dalgaya alıyorsun beni,
100 yıldır yelkenlerimi yırttı rüzgarın,
Yolumu çevirdiğin günden beri,
Yüzüme hep trafik polisi gibi bakardın sanki.
Ne görmeyi umuyorsun memur bey?
Bizim oralarda adettir,
Sevdaya düşülünce içilir.

100 yıldır gülmedim.
Biriktirdiğim bütün kahkahalarım senin için.
Bi gelsen,
Ne iyi edersin..




Aralık 2011
Eskişehir.